Odağın Yitimi ve Gülse Birsel Sit-Com'u



“Kendi evimde otururum,
                Kimseyi taklit etmiş değilim.
Kendisiyle de dalga geçmemiş olan
Her üstadla alay ettim.”
                                                               Friedrich Nietzsche

               
Gülse Birsel’in Yalan Dünyası izlendiğinde, herkesle ve her şeyle dalga geçen birçok karakterin arz-ı endam ettiği görülür. Bu karakterler eliyle ve diliyle, günlük hayattaki her şeyin yanında, toplumun tüm kesimleri ve akla gelebilecek her türlü yapı tenkite uğratılır. Popüler kültürün ve kitle iletişiminin altın kuralı olan “özdeşlik kurma” hali, burada yok gibidir. Zira eseri izleyenin özdeşlik kurabileceği karakterler bilfiil deforme edilmiş, eseri yaratanın hangi tarafta durduğu muğlaklaştırılmış, bir duruş sahibi olma durumu bile isteye yoksanmıştır. Güldürünün klasik yapısı düşünüldüğünde, “subversive” bir nitelik taşıdığı el’an fark edilirken, burada yoktur; bilerek yitirilmiştir, yerine nereden konuştuğu belli olmayan bir sujenin yarattığı bir ürün ortaya çıkmıştır. Bu nereden konuştuğu belli olmayan suje, aslında tam olarak hitap ettiği izleyici grubunun hal-i pür melalini uygun bir şekilde deşifre etmiş bir üst-akıldır.

Jakoben bir neoliberalizmin, ahbap- çavuş kapitalizmi marifetiyle iktidar koltuğuna oturtulduğu bir az – gelişmiş ülkede, toplumun büyük bir bölümünü oluşturan fakir yığını üstüne basarak katman katman yükselen bir takım kentli, yapay bir burjuva ahlakıyla donanmış ve kendisini tenkit ettiği üzerinden tanımlayan hoppa bir sınıftır bu, kitle. Onların bir takım kültürel dezenformasyonlarını iyi çözümlemiş ve özdeşliği bu laçkalık gösterisi üzerinden yeniden kurgulamakla başarıya ulaşmış olan suje, hiç şüphe yok ki yeri geldiğinde üstüne basılan kitleyi ürünün konusu yapabiliyor, onların şivelerini, patavatsız tavırlarını, geçim sıkıntılarını ve hatta aşk yaşama şekillerini dahi izleyicinin önünde parodileştiriyordur. Öznenin odak yitimi olarak adlandırılabilecek olan –özdeşleşme dışı- ve nereden konuştuğu müphem suje, esas itibariyle mevzisini tam olarak kendi gibi olmayanın alaycılaştırılması düzlemine kurmaktadır. Bu durumu Janus’un iki yüzü olarak düşünürsek; bir tarafta ezilen yığınlar, diğer yanda onların üstüne basan ve Cihangir ile özdeşleşmiş ne oldum delisi, türedi zenginlerin lokomotifliğini yaptıkları, vagonlarına ise bu güya bohem, zengin, la-dini ve bitabii gayrıahlaki yaşam tarzını idealize eden milyonlarca orta sınıf tüketiciyi doldurdukları geniş bir kitle bulunmaktadır. Dizinin başarısı, bir sınıfı parodileştirerek, diğer sınıfın alter-egosunun hizmetine sunmasındadır. Bunun başarı ölçütü ise, yılsonu bilançolarında yüksek FAVÖK karı açıklayan holdinglerin program için harcadıkları reklam giderlerinin ne kadar yüksek olduğudur.

 
Nietzsche’nin put kırıcı bir ahir zaman -la-dini- peygamberi olarak kendiyle yüzleşmeyi bilgeliğin sine qua non unsuru olarak gören ve parodisini bu noktadan kuran düşününün yanında, Gülse Birsel’in herkesle ve her şeyle istihza eden hali bilgeliğin uzağından, kıyısından geçmez. Dahası, gülmenin devrimci yanından, tarihsel dönüşümünden bihaberdir. Buradaki mizah ve onun ürettiği gülme fiili, Kemal Sunal güldürüsünün, ya da onun yüzyıllar ötesinden yol arkadaşları olan Meddahlığın, Orta Oyununun gülme ve güldürme haliyle taban tabana zıttır; zihni bir üretime değil, hissi bir dışavurum özelliğine dayanır.  İşin en büyük ironisi de buradadır; Recep İvedik karakterinin yerli yersiz gaz çıkartıyor oluşuna gülen kitle ile kendisinden altta gördüğünün tavırlarını parodileştirene gülen kitle birbirinin aynıdır. Her ikisi de anlamakta zorlanmayacakları bir kurguyu, yapay ihtiyaçları çözüme ulaştırarak kendisini yeniden üreten bir kültürel yozlaşmanın ve homojenizasyonun mağdurudurlar. Daha da kötüsü, mağdur oldukları bir sistemde, büyük bir kibirle donanmış bir halde, gözlerinin önündekini görmekten bile acizdirler. Çünkü ceplerinde az ya da çok, para vardır. Yaşanamamışlıkları, ezilmişlikleri, çözülmüşlükleri, baş edilemeyenlerin geçiştirilmesini kolaylaştıran bir meta olarak para.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Burjuvazinin Gizemli Çekiciliği Üzerine

1946'nın Sopalı Seçimleri vs. Örtülü Ödenekli 2015 Seçimleri - 1

Butimar’ın Boz Kanatları