Namussuz alçaklar!


Başbaşkanımız buyurmuşlar yine, hoşgeldin ya şehr-i ramazan diyerek:

"Bir kağıt almış dolaşıyorlar; 'Amerika'nın bir projesidir bu...' Bunu ispat ederlerse her şeye varım. Ama ispat edemezlerse alçaktırlar, namussuzdurlar. Bu kadar açık, bu kadar ağır konuşuyorum."
(Haberin tamamı için tıklayın)

Ne diyelim, sizin de mübarek ramazan ayınız hayırlara vesile olsun efendim! Fikir yürütenlere, iktidarın geçmişte yaptıklarıyla geleceğe projeksiyon tutmaya çalışan herkese ağız dolusu söven bir başbakanın varlığı beni nasıl mutlu ediyor bilemezsiniz! Hele o namussuzluk hissiyatı yok mu..O ırz düşmanlığı, o şerefsizlik payesi ve iktidar olanın derin tahakkümü altındaki inleyişlerim. Sanki bana başbakan tarafından üstün hizmet madalyası verilmişçesine zevk veriyor bunlar. Dayak yemekten keyif alan şoparlar gibi dönüp dönüp başbakanın küfürlerine hedef olmak istiyorum, salak olmak, mal olmak istiyorum. Ve sonra da ona pis bir gülümsemeyle bakıp, daha yok mu daha yok mu demek istiyorum. Hiç şüphesiz ki haysiyetten ve namustan yoksun olmak bunun gibi birşey olsa gerek.

Başbakanımızın demokratlığı aşikar. Karikatürü çizilince hemen aslan kesiliyor ve haşa diyor, çizemezsiniz! Danimarkalılar peygamberi bile karikatürize ediyorlar, biz başbakanı etmekten mahrum.
Başbakanımız kendisini protesto eden birkaç solcu genci dövdürmekle kalmıyor elbet, hapse falan da attırıyor. Dahası kendisini protesto etmeyen rockçı gençleri bile ahlaka davet ediyor, bu daveti de emrine amade polisiyle karakollarında "özel muameleyle" gerçekleştiriyor!
Başbakanımız öyle demokrat ki kendisine sitem eden çiftçiye anasıyla ilgili öğütler verirken, kızı vahşi bir cinayete kurban gitmiş babaya da üstü kapalı şunları diyor: Kızını dövmeyen dizini döver!

Başbakan Kürt açılımına işte bu demokratlığıyla giriveriyor! Polise taş atan çocuklara bilmem kaç yıl hapis cezaları kesilirken, başbakanımız kim olduğu tarafımdan anlaşılamayan bir grup Kürt için*, yine bir grup ve çoğunluğu iktidar yalakası gazeteci, sendikacı falan filanla açılıma gidiyor. Ne açacağını bilmiyor, napacağını belirleyemiyor. Normal ama. Demokratlık öyle bir aşktır ki gözlerinizi aşkın Eros'un gözlerini bağladığı gibi bağlar, aklınızı, izanınızı durduruverir.
Ne mutlu ki iktidara, her iktidarın olduğu gibi kendisinin de yalakaları var. Yazıveriyorlar köşelerinde, çıkıveriyorlar televizyonlarına. Başlıyorlar Türk- Kürt kardeşliği belgesellerine, sanki kualalarla kaplanların yüzyıllık kardeşliklerinden dem vuruyorlar. Biri çakıyor sağ cenahtan hepimiz aynı Allah'ın(ve aynı şeytanın da olsa gerek) kullarıyız deyu, diğeri çakıyor sosyalist mücadele Kürtlerin özgürlük mücadelesidir deyu. Biz de bön bön ve namussuzca bakıyoruz, "noluyo ki lan?" deyu. Hikayeler, masallar, Kürt kızıyla evlenmiş Türk oğlanı mavalları, Kürt ananın şehit olmuş yavruları ve onun üstünden yakılan ağıtlar. Barış söylemleri ve kardeşlik türküleri, diğer yanda yine biz; bön bön bakan ve sanki hiç bilmediğimiz bir Rolling Stones şarkısı çalıyormuşçasına önce irkilen, sonra şok olan sonra da itkiden rahatsız yavaş yavaş sallanan en sonunda yuvarlanan bir namussuzlar, alçaklar kitlesi.
Demokratlığı kendinden menkul başbakanımız tutturuyor açılım yapalım diye, kurmayları "ulan açsak da ne açsak" nidalarında. Padişah hüküm buyurmuş, altın yumurtlatın tavuğu diye, nası yaparsanız yapın, bana ne. Alegori, mizansen ya da bir epik destan anlatır benim başbakanımı. Bu Kürt açılımıyla gerçek olacak rüyaları; Ecevit'in Köy-Kent'i gerçekleştirerek yapmaya çalıştığı medenileşme projesi gibi, Kürt açılımı üzerinden bir demokratlaşma projesi gerçekleştirmeye kalkıyor şimdi.
Velhasıl diyor ki; bizim demokratlığımız Kürtlere yaptığımız açılımla kesinleşecek, Ziya Paşa'nın terkib-i bendinde yerini alacaktır: "Ainesi iştir kişinin, lafa bakılmaz!" Maşallah; ayna parlak! Bir bakıyorsun şak diye gösteriveriyor yüzünü. Sıcaktan yandıysa falan yüzün, çıkartıyor simsiyah. Yok alnın açıksa parlatıyor güneş gibi. Bilmem Ankara'nın güneşi yakar mı insanın tenini ama, başbakanın odasının perdeleri kapanmıyor olsa gerek; açılım yapalım derken amele yanığına çalmış keli, kararayım derken kızarmış, kıpkırmızı olmuş beti benzi.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Burjuvazinin Gizemli Çekiciliği Üzerine

1946'nın Sopalı Seçimleri vs. Örtülü Ödenekli 2015 Seçimleri - 1

Butimar’ın Boz Kanatları