Bir Profesyonel olarak Hido!

Dün Türk Basketbol Milli Takımını Efes Pilsen World Cup'ta izlemek için sevgili arkadaşım Nesli ile birlikte Atatürk Spor Salonuna gittik. Türkiye Almanya ile karşılaşıyordu ve her ne kadar Almanlara karşı bir sempatim olsa da Türkiye için heyecanlanmaktan kendimi alıkoyamadım. Hatta ve hatta Alman genç pivot Femerling'in tahrik edici hareketleri sonucu oyuncularımızı çığrından çıkarmaya çalışmasına fevkalade kıl olduğumu söyleyebilirim. Tüm bu kışkırtmalar daha sonra Ömer Onan'a çalınan bir sportmenlik dışı faule dönüştü.
Maçla ilgili detayları mutlaka okumuşsunuzdur. Kazandıkları paranın yanında yaptıkları işin neredeyse "hiç" olduğu kimi basketbol yorumcuları (ki bu adamlar futbol yorumcularına bin basarlar) maçtaki hataları, Tanjeviç'in kusurlarını falan ballandıra ballandıra anlatmışlardır. Sanırım onların dünyasında kazandıkları parayı helal etmek ve bu "helalization" ı da ne kadar çok konuşur, ne kadar çok eleştirirlerse o kadar çok gerçekleştirecek olduklarına dair bir algı varolsa gerek. Fakat birçoğu biliyor ya da bilmiyor, bu anlamsız eleştirileri çoğu zaman takıma ya da takımlara zarar veriyor. En çok da sporculara. Kimileri paralarını helal ederken ya da gündeme gelmeye çalışırken gerçek kişiler, ilgimizin gerçek nedenleri oldukça olumsuz etkileniyorlar. Performanslar düşüyor, ve seyirciyi tatmin edecek skorlar elde edilemiyor.

Maçta gözlemlediğim unsurların sanırım en ama en başında seyircinin "Hido" aşkı var. Hidayet Türkiye'de bir fenomen olmuş durumda. Muhtemelen Türkiye'nin uluslararası arenadaki en başarılı ismi ve bu yüzden tek kelimeyle "korkunç" bir ilgi var üstünde! İnsanlar Hido, ya da Amerika'daki ismiyle Hedo'nun her hareketinde galeyana geliyorlar, her an sanki bir şey yapacakmış gibi dikkat kesiliyorlar. Hido ellerini kaldırıp "destekleyin bizi!" demeye getirdiğinde seyirciler kendilerinden geçiyorlar. Hido çığlıkları sanki bir hapşırık gibi başta küçük seyirciler olmak üzere herkesten duyuluyor. Sanırım dün Hidayet bu salonu yıkın dese seyirci acımaz, bir saniye bile düşünmez, yıkardı.

Basketbol izleyicisi her zaman çok nitelikli seyirci olmuştur. (Nitelikli derken; keko değil anlamında.) Basketbol salonlarındaki izleyici genelde Dünya Kalkınma Örgütü'nün elindeki minimum değerleri aşan verilere sahip bir profil çizmiştir. Nitelik demeye çalıştığım unsurun kaynaklandığı nokta da bu. Her ne kadar İstanbul takımları arasındaki çekişmenin kimi fanatiklerce istismarı sonucu bazı GS- FB maçlarında ya da BJK'nin diğer büyük takımlarla yaptığı karşılaşmalarda barbarca olaylara rastlansa da genel olarak basketbol izleyicisi "iyidir".

Neticede kendine kahraman arayan vatanseverler için, kendine başarılı fenomenler arayan gençler için, çocuklarına örnek gösterebileceği kişilikler arayan ebeveynler için, elinde basketbol topu, sırtında LA Lakers formasıyla kendine idol arayan küçük basketbolcular için (küçük bir basketbolcu olarak benzer şekilde salonlarda fır döndüğümüz zamanlarda bizim için idol Michael Jordan'dı, Kobe'ydi, Iverson'dı ve Mcgrady'di, Pippen'dı.), yakışıklı değil ama en azından, yani hiç olmazsa anlamında, karizmatik erkekler arayan kadınlar için, 3G kampanyaları ile zengin müşteriyi kazıklama peşindeki Turkcell için Hidayet Türkoğlu inanılmaz bir marka olmuş durumda. Hiç şüphe yok ki o da Profesyonel ahlakının hakkını sonuna kadar veren biri. O yüzden belki de şu anda hükümetten de, siyasetçilerden de, ordudan da, hukukçulardan da çok daha saygıdeğer biri...

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Burjuvazinin Gizemli Çekiciliği Üzerine

1946'nın Sopalı Seçimleri vs. Örtülü Ödenekli 2015 Seçimleri - 1

Butimar’ın Boz Kanatları